Zor Zamanlardan Geçiyoruz

Zor Zamanlardan Geçiyoruz

1024 768 Aylin İleri - Astroloji Danışmanlığı

ZOR ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ

2020 yılında bizi nelerin beklediğiyle ilgili yaptığım atölyelerde, yılın ilk 3 ayının özellikle Martın zorlu geçeceğini vurgulamıştım. Bireysel tahminler yaparken bu dönem için; canla başla çalışmak, kişisel sorumlulukları üstlenmek, yetişkin olmak, hırslı değil gayretli-gerçekçi olmak, tedbirli davranmak kelimelerini özenle kullandım. Dünyasal açıdan ise öngörülerim; finans ve ticarette daralma, sınırların daha net çizilmesi, mülteci sorunu ve göçler, kitleleri ilgilendiren trajik gelişmeler, savaşın-çatışmaların-anlaşmazlıkların büyümesi yönünde idi. Yorumlarımı paylaşırken yılın başında gerçekleşen oğlak ve yengeç burcu tutulmaları, 18-31 Mart günleri/ 1-7 Nisan arasında gerçekleşecek olan Mars, Jüpiter, Satürn ve Plüton gezegenlerinin birleşmesini, Satürn kova geçişini gözlemleyerek elde ettim.

Zor zamanlardan geçiyoruz, o nedenle Türkiye ve dünya gündemine ilişkin yaptığım tespitleri detaylandırmaya bu konu hakkında yazmaya karar verdim. Olasılıklar hakkında fikir sahibi olmanın bireysel seçimlerimizi yaparken faydalı olacağına inanıyorum çünkü.

Astrolog olarak bizler, gökyüzünde yer alan gezegenlerin burçlarına ve dünyadan bakıldıklarında nerede ve birbirleri ile nasıl ilişki kurduklarına göre yorumlarda bulunuyoruz. O yüzden eskilerin dediği gibi “yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır” prensibi ile yorumlar üretiyoruz. Kaynağımız referans noktamız gökyüzü. Tam da şuanda Satürn, Mars, Plüton, Jüpiter oğlak burcunda bulunuyorlar. Öncelikle oğlağın ne anlama geldiğini açıklamakta fayda var, sonra gezegenlerin sinerjisi etkileşimi kısmına geçelim istiyorum. Bu burç doğası gereği gerçekçidir. Fakat içinde bulunduğumuz çağda bu sembolizmanın farklı işlediğini görüyoruz. Gerçeğin peşinde olmadığını, daha çok maddi dünyanın insanı güven içinde hissetmesine neden olan şeylerin (para, statü, saygınlık, güç) peşinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu mevkiyi korumak için sistemin içinde olmak şart hatta o sistemi işletenlerden biri olman gerekiyor. Bu yolda giderken eğer toplumun ve sistemin dayattığı kurallara uyarken bir yandan kendi değerlerine göre yeni normlar doğrular oluşturabilirsen ne ala, işte gerçek başarı budur.

Kendi doğruların ve kişisel hedeflerin için yolda yalnız yürümek ve toplumsal dayatmalara direnmek! Ancak o zaman kendi gerçeğine ulaşırsın. Medeniyetin gelişimine de katkı sağlarsın. Uzun süredir beri robot gibi yaşar olduk, ezbere yaşıyoruz, yuvarlanıp gidiyoruz. Ya hedeflerimiz çok yukarıda ya da hiç yok, hayatta kalsak yeter. Gelir gider dengesi tutsun, asgari ödemelerimizi yapalım, üç beş arkadaşımız olsun, hasta olmayalım, farkında olmayalım yeter. Peki yaşamın hakkını vermek, insan olmak gerçekten bu mudur? Engin Gençtan “insan olmak” kitabında her bireyin kişisel sorumluluğunu üstlenmesi ve hayatta bir anlama sahip olması gerektiğini vurgular. Mutluluğumuzdan bir sorumluyuz, hayata anlam katmak bizim elimizde, bu yolculuk bizzat bize ait. Oğlak demek, kendine bir hedef belirleyip o yolda adım adım ilerlemek, kendin bulmak-geliştirmek ve diğerleriyle bütünleşip toplumsal bir kimlik geliştirmek demektir. Bireysellikten toplumsallığa geçiştir aslında bu yolun özeti. Biz burada bir yerlerde tıkandık. Aşırı bireyselleştik-bencilleştik, üretmenin değil de tüketimin bizi mutlu edip medeniyete ulaşacağımız yanılgısına kapıldık. Yozlaştık, yalnızlaştık, mevki statü peşinde koştuk. Hedef sadece elindekileri korumak ve mümkünse fazlasını elde etmek olunca, insanoğlu otoriter rejimlere yöneldi. Dünyayı yönetenlere, iktidar ve güç sahiplerine, demokrasiye, sözde STK’lara, uluslararası örgütlere bakarsak bu gerçek apaçık önümüzde.

Sistemin çöktüğünden, yıkılmak üzere olduğundan bahsedip duruyoruz. Hatta dünya ekonomisinin durgunluğa doğru gittiğinden bu yüzden savaş ekonomisinin hep canlı tutulduğundan vs. İklim değişikliğine önlem alarak katkımız olur mu bilinmez ama bu yönde ortak bir karar bile alamıyoruz. Ticari kaygılar, para, güç önümüze engel olarak çıkıyor. Medeniyet diye tanımladığımız şey artık çok da şey değil! Aslında içinde bulunduğumuz zaman sürpriz de değil. Bunun olacağını hepimiz hissediyorduk, öyle değil mi?

19-22 Martta Mars Jüpiter ile yan yana olacak. Bu birleşim bugünlerde hakim olan virüsün yayılımını ve beraberinde savaş enerjisini artırabilir. Jüpiter dokunduğu gezegeni büyütür, etkisini artırır. Yanı başındaki Mars ve Plüton olunca; akla krizin büyümesi yıkımın artması geliyor. Hemen ardından Mars Plüton ile birleşecek, sonra Jüpiter Plüton ile yan yana gelecek, bu üçlü hep yan yana özetle, 31 Marta kadar büyüyen kriz enerjisinin etkisi altındayız. O çok övündüğümüz küreselleşme şu anda dünyanın başına bela oldu. Çünkü elimizdeki gücü medeniyeti geliştirmek için değil kişisel ve toplumsal çıkarlarımızı güçlendirmek için kullandık. Hastalıkları ve vücudun savunma sistemini anlatan Marsın bu gezegenlerle bir arada olması da çok pozitif gelişmeleri doğurmaz. Kayıpları, enfekte olan insan sayısını artırır maalesef. Bir yandan Mars gerginlik çatışma rekabet ve savaş demektir; süre gelen tedirginlik, sınırların kapatılması, ticaretin ve uluslararası dolaşım serbestinin bir süre daha engellenmesi, finansal kayıplar, rezervlerin erimesi şeklinde kendini gösterebilir.

Ticaretin, serbest dolaşımın durmasıyla hayatta bir anda duruverdi. Bir birinden çok uzakta olsak da aslında ne kadar yakın ve iç içe olduğumuzu gördük. Toplumu yönetenlerin aldığı kararlar; seçimleri ve vazgeçişleri bugünlerde birçok şeyin seyrini etkiliyor. Bizde kişisel anlamda tedbirli olmalıyız. İçinde bulunduğumuz koşulların kısıtların olanakların farkında olarak hareket etmeliyiz. Hatta bir süre durmalıyız. Türkiye’de hastalığın etkilerinin ne ölçüde görüleceğini kestirmek kolay değil fakat bu duruma ek olarak askeri bir hareketliliğin yeniden gündeme geleceğini öngörebiliriz. Oğlak burcundaki gezegen yığılması; sınırlarımızı tehdit ediyor. Belli konularda uzlaştık, ateşkese vardık demek bu atmosferi sürdürmek kolay olmayabilir. Sanki sürekli birilerinin masadaki ağırlığı değişiyor, çetin bir pazarlık süregeliyor. Aktörler el değiştiriyor. Bu tablo hemen değişeceğe benzemiyor. Özellikle ay düğümlerinin mayıs ayında ikizler-yay aksına geçişiyle birlikte 5 ila 21 Hazirandaki tutulmalar Türkiye’nin 12 evini harekete geçiriyor. Bu ev hastaneler hapishaneler perde arkası işler dolambaçlı ve elde olmayan konularla ilgilidir. Ülkemizi, toplumsal huzuru sağlığı gösteren Ay da bu evde 29 derece ikizlerde yer alıyor. Bizi hapseden kısıtlayan koşulların artacağını söyleyebiliriz. Bunun kaynağı finansal koşullar, ekonomik kısıtlar olacağı gibi gündemdeki salgın ve savaş tehditti olabilir.

Yakın zamana dönersek, 22 Martta kova burcuna geçen Satürn en azından temmuz ayı başına kadar; buluş, yenilik, icat, bilimsel çalışmalar, yeni teknolojiler, demokrasi, eğitim, kitlesel hareketler, eşitlik, insan hakları, hümanizm ve uzay konularına vurgu yapacak. O yüzden bu geçiş, var olan sorunlarımıza alternatif çözümler bulmamız yönünden destekleyici olabilir. Fakat 1-7 Nisan arasında Mars bir süreliğine ona eşlik ediyor olacak ve Uranüs de bu kombinasyona dâhil oluyor. Bu bir lastiğin her iki yönden çekilmesine benzer, sonuçta gerilim bir noktada artar ve kopar. 8 Nisandaki dolunaya kadar gündemin sürekli değiştiği ve yükseldiğine tanıklık edebiliriz. Bu dolunay Öncesinde 24 Martta da gergin bir yeniay doğuyor, liderlerle ilgili önemli gelişmeleri beraberinde getireceğe benziyor. En azından bizler kişisel sorumluluklarımızı üstlenip hayatımızı ufaltabiliriz, sınırlarımızı yeniden belirleyebiliriz. Öfkeyi korkuyu değil dünya bilincini geliştirebiliriz. Hepimiz biriz ve sürekli etkileşim içindeyiz aslında. Dünyadaki krizin faturasını hangi ülkede yaşıyor, hangi mesleği yürütüyor olursak olalım beraber ödeyeceğimiz apaçık ortada. İyi dileklerimle,